Mimarlık_Üzerine_Deneme_Yazıları

9 Nisan 2008 Çarşamba

kamusal alan / bir dil oyunu

bu yazı daha önce http://www.metropolistanbul.com sitesinde kamusal alan başlığı altında yayınlanmıştır.

Yeni bir kamusallıktan/kamusal alandan bahsetmek (…), “Kamusallık” kavramını tartışmak ‘toplum hali’ni/toplumlaşma dinamiklerini tartışmak, kamusallığı yeniden tanımlamayı ve kurmayı tartışmak, toplumu yeniden kurmayı, değiştirmeyi, dönüştürmeyi tartışmaktır. Yani doğrudan doğruya politikayı tartışmaktır*.

1.
Metroplistanbul için tema konularını düşünmeye başladığımız anda aklımıza gelen ilk konu kamusal alan olmuştu. Bu durum sadece bize özgü değil. Aklınıza kolayca gelen ve uzun sureli çıkmış ya da ancak bir sahafın raflarında rastlayabileceğiniz bir ya da birkaç sayılık ömrü olmuş birçok derginin de ilk aklına gelen konu kamusal alan. Bu basit gözlemden hızlıca birkaç çıkarım yapabiliriz. Örneğin bu konu başlığı altında yerli ve yabancı dilde hatırı sayılır miktarda yayın var. Bu da kolayca bir sayı hazırlamayı olanaklı kılıyor olmalı. Bir başkası ise kamusal alan probleminin Türkiye’de hep gündemde olması olabilir. Ya da daha doğru bir ifade ile kamusal alanın Türkiye’de her zaman bir problem** olması. Bu problemin asılması ise kolay gözükmüyor. Kısır bir tartışma başlığına dönüşen başörtü konusu ise bunun en canlı örneği. Gündelik gazetelerde bile en azından bir kaç tane bu konu ile ilgili yazılmış yazı okuyabilirsiniz. Ama kamusal alan tartışması Türkiye deki başlıklar ile sınırlı değil. Geçen yüzyıldan bunun en canlı örneklerini biliyoruz. Ekolojistlerden feministlere her türlü tartışmanın içinde kamusal alan sorunsalı yer alıyor. Nedeni ise hangi pozisyonun içinde yer alırsanız alın görünürlük kazanmanın tek yolu kamusal alanın içinde yer edinebilmek. İşte tam da bu nokta, görünürlük kazanma problemi, kamusal alan tartışmalarının kuramsal çerçevesini oluşturuyor.
Kamusal alanın her zaman fiziksel mekana gönderme yapan bir tınısı vardır. İktidar mücadelelerinin hep meydanlarda yapıldığı düşünülür. Ama unutulmaması gereken ise kamusal alanın dilde varolduğudur. İdeolojik mücadelenin mekanı dildir. 1960’lardan başlayarak Postmodernizm büyük anlatıların sonunu ilan ettiğinde kamusal alan tartışmaları da yeni yöne evrildi. Bütüncül yaklaşımlar yerini parçalanmışlığa bıraktı. Kamusal/ortak bir dil kurma hayalleri de böylece yok oldu. Ortaya çıkan yeni tabloda ise, post-yapısalcıların iddia ettiği gibi, temsil yeteneğini kaybeden dil olumsallığını (yani “hakikatin” keşfedilen değil icat edilen bir şey olduğunu) fark etti. Böylece mücadelesini/iktidarını geçici alt-dillerde, öteki adına değil kendi adına konuşarak kurdu. Uzun zamandır öznellikten duyulan rahatsızlıktan, özel alanın kamusal alanı işgalinden söz etmenin nedeni bu olmalı. Artık yeni kamusal alanlar bu alt grupların çatışma/tartışma anlarında ortaya çıkıyor***.
2.
Her ne kadar çatışma fikri savunuluyor gibi görünse de birçok düşünür için kamusal alanın olmazsa olmazı, temelinde yatan, uzlaşı ve ortak çıkarlardır ve “söylenecek sözün” engellenmemesi gerekir. Bu fikrin savunusu birçok farklı pozisyondaki düşünürü yan yana getirmektedir. Örneğin Marksist bir pozisyondaki Habermas ile liberal-pragmatist Rorty bu temelde birleşirler. Her ne kadar Habermas cemaatçi bir vurgu ile kamusal alanın ortak akıl ile temellendirmesi gerektiğini, Rorty ise kamusal alanı garanti altına alabilecek herhangi bir rasyonel temel olmadığını iddia etse de.
Demokrasinin ve kamusal alanın varlığını garanti altına alacak uzlaşılar bulma çabası Cana Bilsel’in yazısının temelini oluşturuyor. “Masayı” yerinde tutma çabası küçük iktidar gruplarının - ki burada plancıların ve mimarların- yapabileceği tek şey. Geniş ölçekli planlama çalışmaları ise bu güvenceyi verebilecek eldeki tek araç. Planlamanın rasyonalist temelleri geniş zeminli bir ortak akli\çıkarları temsil etme iddiasını 20. yy ‘da ortaya attı. Günümüzde ise bu büyük “söz” radikal biçimde hala varlığını koruyor. Bilsel’in yazısı bu iddianın nedenlerini ortaya koyuyor. İnci Şahin Olgun ve Bahar Aksel Enşici’nin yazısı ise bu iddianın eylem planı olarak okunabilir.

* Tanıl Bora, Sol Politikanın Dili – Yeni Bir Kamusal Dil, Birikim, 1998, Sayı: 10, s.19-20.
** Burada sorunsal kelimesini değil özellikle problem/sorun kelimesini kullandım.
*** Örneğin radikal demokrasi hareketi tam da bu alt kültürlerin yeniden uzlaştırılması (çatışma hali yadsınmadan) fikrine dayanıyor.

Hiç yorum yok: