Mimarlık_Üzerine_Deneme_Yazıları

7 Nisan 2008 Pazartesi

bir okuma denemesi


Heynen, H., Architecture and Modernity

Metni okuduğunuzda dikkatinizi çekmesi gereken ilk şey, muhtemelen, yazarın neredeyse kişisel hiçbir yorumda bulunmamasıdır. Hatta anlattığı hikayedeki karakterlerin hepsine eşit mesafede yaklaşmıştır. Pozisyonunu tartışmaya yönelik herhangi bir girişimde bulunmaz ya da açık vermez. Peki böyle bir durumda biz nasıl bir eleştirel pozisyon alabiliriz. Yani; Heynen yazdıklarını birincil kaynaklardan doğru aktarmış ya da eksik bilgi sunuyor, anlattıklarını çarpıtıyor haricinde metin için ne söyleyebiliriz?

Metnin konu edindiği kişiler kimler, bu önemli bir soru bence. Metnin kurgusunu oluşturan ve muhtemelen yazarın söylemek istediklerine aracılık eden bu kişiler arasındaki ortaklık ne? ‘Seçme’ eyleminin neye göre yapıldığı üzerinde fikir yürütmek, bu sorunun cevabı bize, metnin ne amaçla yazıldığının da cevabını verebilir gibi gözüküyor.

Hilmi Yavuz Türk romanının konu edindiği bir yazısında, kendisi için iki ismin çok önemli olduğunu söyler. Bu kişiler Ahmet Hadi Tanpınar ve Oğuz Atay’dır. Bu seçimin nedenini ise şöyle açıklar Yavuz: bu iki yazarda ‘meselesi’ olan yazarlardır. Bu mesele kopuştur. İki yazar içinde başka anlamlar ifade etsede ürünlerini bu kavram üzerinden verdiler. Heynen’in yazısında kullandığı kişilerinde bana kalırsa, böyle bir ortaklığı söz konusu. Kopuş kavramının burada kazandığı anlam ise ‘dünyanın kaybolan anlamı’. Weber,“rasyonalitenin dünyayı güvenli bir yer yaptığını ama anlamlı bir yer yapmadığını” söyler. “Modernliğin demir kafesinin” ayrıca anlam erozyonuna sebep olduğunu yazmıştı. Muhtemelen Weber bunu söylerken bürokratik hakimiyetten ve kısıtlamalarından bahsediyordu[1]. Metne konu olan yazarlar ise bunu bürokratik sistemle ilişkilendirmekten çok kültürel bir pozisyondan problemi ele alıyorlar. Kendilerini bu konuda yazan diğerlerinden ayıran en önemli özellikleri ise Adorno’nun Benjamin için yazdığı bir yazıda açıkça belli oluyor. Adorno Benjamin için, ”Sürekli yeni görüşler üretme yeteneği -ki bunu eleştirel yoldan, kabul edilen düzeni aşmaktan ziyade, bu düzenin onun üzerinde hükmü yokmuşçasına konuya kendi içsel düzenlemesi ile yaklaşarak yapıyordu[2]- açıklamaya özgün kavramı bile yetmez.”[3] Demişti bir yazısında. Bunun diğer kişiler içinde geçerli olmaması için hiçbir neden yok. Hepsinin de kopuş/auranın kaybı/anlam erozyonu konusunda sergiledikleri tavır bütünüyle bir reddediş veya bir kabullenme içermiyor. Onlar için içinde bulundukları durum ne bir felakettir ne de insanlığın geleceği için bir kurtuluştur. Ortak özellikleri dünyanın bu hali içinde nasıl hareket edeceklerini bulmaya dair sergiledikleri çabadır. Varolan dünyayı yeni bir gözlükle okuma girişiminde bulunurlar. Mevcut düzenden yana olmak ya da reddetmek değil, onlar için asıl olan onu anlama çabasıdır. Ama buraya eklenmesi gereken önemli bir not bu kişilerin çizgisel bir doğrultuda okunamayacağıdır. Bir anlamda birbirlerinden haberdar oldukları bile söylenemez. Modernite ile kurdukları gerilimli ilişki Heynenin de metnin içinde kullandığı ‘ambivalance[4]’ (kararsızlık; karmaşık/çelişik hisler beslemek) kavramı ile açıklanabilir. ‘Ambivalance’ temel olarak postkolonyal söylem içinde sömüren ile sömürülen arasındaki ilişkinin bir yönünü tariflemek için ortaya konan ve aynı şeyi hem istemek, hem istememek anlamına gelen bu terim ilk olarak psikanaliz disiplininde, bir şeyi isteme ve aynı zamanda tam tersini de isteme arasındaki gel-giti tanımlamak için kullanılmıştır. Aynı zamanda bir nesneye, insana veya eyleme karşı geliştirilen çekim ile ondan uzaklaşma isteğine de işaret eder. Örneğin modernite ile kurdukları ilişli metnin girişinde, bence iyi bir örnek olarak verilebilecek, Bahr’ın kurduğu türden bir ilişki değildir. Bahr moderniteyi neredeyse dinsel bir kurtuluş olarak görüyordu. Seçtiği argümanlar bunu açıkça ortaya koyuyor. Metindeki en “umutsuz” kişi olan Tafuri bile moderniteyi bu derece uç bir noktada tariflememişti.

Heynen’in metninde Benjamin ile ilgili şu bölüm bu anlamda açıklayıcı: “[Benjamin’in] metinleri bir yandan kaybedilene ilişkin başa çıkılamaz bir melankoli ve acıyı dışa vurur, öte yandan gerçekten insancıl bir toplumun gerçekleşmesine giden yolu açan avangardın gücüne duyulan radikal ve ütopik bir inancı.”[5] İçinde bulunulan bu ikili durum metinde özellikle Loos ve Benjamin için çok vurgulu. Modernitenin getirdiği tekinsizlik/evsizleşme-yurtsuzlaşma metnin ana strüktürünü oluşturuyor. Metinde yer alan kişilerin bu durum karşısındaki pozisyonları metnin üstü örtük mesajını da içeriyor.

[1] Macrae, D., Weber, Afa Çağdaş Ustalar Dizisi 2, Ocak 1985, İstanbul.
[2] Metindeki vurgu bana ait.
[3] Adoro, W.T., Water Benjamin Üzerine, çev.: Dilman Muradoğlu, Yapı Kredi Yayınları, Eylül 2004, İstanbul.
[4] Terimin genel tanımı, Ashcroft, Griffiths, Tiffin, s. 12-14’teki “ambivalance” maddesinin bir özetiyle oluşturulmuştur. (Ashcroft, B., Griffiths, G., Tiffin, H., Post-Colonial Studies, The Key Concepts, Routledge, New York, 2000).
[5] Heynen, H., Architecture and Modernity, Cambridge, MIT Press, 2001, s.96

Hiç yorum yok: