Mimarlık_Üzerine_Deneme_Yazıları

milliyetçilik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
milliyetçilik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Aralık 2009 Cuma

deneme notları IX: jenerik tarih

İyi bilinen o anı hatırlamak ya da geçmişi kurgulamak, yaratıcı bir eyleme dönüşebilir(di) ama hatırlama eylemi bu coğrafyada iyi bilinen bir başka pozisyonu/konumu üretir. Yaratıcı eylem yepyeni, tikel, özgün olduğunu iddia edebilmek için kendi deneyimine bağlı kalmak zorundadır [orijinal sözcüğü modern İngilizce anlamını, modern sanatları nitelemek için ve deneyime sıkı sıkıya bağlı kalmayı amaçlayan roman(novel/yenilik) sözcüğü ile aynı zamanda kazanır]. Türkiye’de model kaymasının yarattığı basınçla, deneyimsel tarih gecikmişliğini[1], sahici, orijinal olamamasını tekrar tekrar üretir ve meşruiyetini bir türlü kazanamaz. Bu nedenle de yerini jenerik tarihe bırakır[2]. Lévi-strauss “Yaban Düşünce(Savage Mind)” kitabının bir bölümünde, muhtemel bir Bergson okuması ile deneyimsel tarihin önemini vurgular ve jenerik tarih ile arasındaki ilişkiyi hatırlatır.“(…)mekanın her köşesi, her biri tarihsel oluşumu başkaları ile karşılaştırılamaz bir biçimde toplayan sayısız bireyler saklar” diye yazar ve devam eder “evrensel olduğunu söyleyen bir tarih bile, birkaç yerel tarihin yan yana getirilişinden başka bir şey değildir.” Bu toplumsal yapı içinde ise bir anlamda bireyselliğin, öznenin üretilmesi olarak okunabilecek, farklılaşmaya izin veren bir yapıya sahip deneyimsel tarihin yerine o farklılıkların üzerini örten ve ortak bir zemin için ortak bir geçmiş tahayyül edilebilmesine olanak veren jenerik tarih daha anlamlıdır. Çünkü jenerik tarih ayrı ayrı öznelerden çok o öznelerin oluşturduğu geçmişi anlatır. Jenerik tarihin içinde her özne sadece ismi ile yer alabilir. Önemli olan o isimlerin oluşturduğu bütünlüktür. Bu anlatıda öne çıkan isimler ya bütünlüğün daha da sağlamlaştırılmasına katkıda bulunan doğru öznelerdir ya da yapıyı zayıflatan, bütünlüğü bozan kısaca yanlış öznelerdir. Bu ikili yapı zorunlu olarak üretilir. Çünkü milli(yetçi) tarih, jenerik zaman adına, deneyimsel zamanı ortadan kaldırır. Üçüncü bir pozisyon milli tarihin yapısı içinde yer al(a)maz. Milli tarih kendi tutarlı, bütünlüklü, aşkın yapısını korumak için tarih anlatılarını çoğaltmak yerine azaltmak zorundadır.



[1] Deneyimin gecikmişliği için bkz. N. Gürbilek, O. Koçak.

[2] M. Ahıska, Radyonun Sihirli Kapısı

16 Aralık 2008 Salı

Mimarlık Tarihi Yazmak İçin Bir Giriş Denemesi

Tarih yazımının başladığı an tarihselliğin farkına varıldığı andır. Artık tarih ile geçmiş arasında bir fark olduğu kabul edilir. Bu fark sayesinde geçmiş, üzerine konuşulabilir hale gelir. Bu olanağı sağlayan tarih metnidir. Tarih (metni), tarihçinin masasında yazdığı ve kurguladığı geçmiştir.
Tarihçinin dolaşıma soktuğu ürün (metin), farklı güç ilişkileri ağında anlamlandırılır. Tarihçinin kurgusu mutlak veya verili değildir. Bu ilişki ağları metnin anlamını defalarca bozar, dağıtır ve toplar. Bu ağ içinde dolaşıma giren metnin anlamını sabitlemek, yani geçmişi dolaysızca ve saydam bir şekilde temsil ettiği varsayılan ürünün/tarih metninin nicelik olarak sayısını azaltmak, arzusunda olan disiplin edici söylemlerin/iktidarın çokluğu sabitlenmek istenen anlamın sayısını çoğaltır. Bu niceliksel artış ürünü aşkınlaşmak yerine dünyevileştirir.
İktidar tek ve bütün bir gövde değil; akış halinde farklı ve tekil pratiklerin yan yana gelmesi, bağlanması, çakışması ve hiyerarşik olarak sıralanmasıdır. Eğer geçmiş, az çok bu olumsal pratiklerin kesişmesi olarak anlaşılıyorsa, tek bir pratiğin sonucu bu pratiklere katılan aktörlerin amacına indirgenemez. Sistemdeki aktörler duruma ayrı ayrı katkı yaparlar. Örneğin; ortaya çıkan bütünü biz milliyetçilik olarak adlandırırız. Ama unutulmaması gereken milliyetçiliğin de farklı güç ilişkileri ile yan yana gelerek başka güç ilişkilerini oluşturduğudur. Vurgusu milliyetçilik ile başlayan ve bir tür sorun çözücü olarak işlev gören tarih yazımın yerine kaynağa/köke hiç indirgenmeyen bir anlatı yazılabilir.