Mimarlık_Üzerine_Deneme_Yazıları

24 Aralık 2009 Perşembe

notes on architectural historiography: generic history...

Describing the past with the image of paradise and the fear of wrong doing in every step taken may eventually lead to taking that step not forwards, but backwards towards a better-known past. Creative practice has to adhere to its own experience to claim that it is quite new, particular and original [characterizing the modern art the word original acquires its modern English meaning at the same time with novel aiming rigidly sticking to experience]. In Turkey, with the pressure of modal dislocation, the experiential history reproduces its belatedness, being non-original, non-genuine and cannot achieve its legitimacy. For this reason, it gives its place to the generic history. In a chapter of ‘Savage Mind’, probably through a reading on Bergson, Lévi-Strauss expresses the significance of the experiential history and reminds its relationship with the generic history. ‘(…) each corner of space hides innumerable individuals each one collecting the historical composition incomparable with the others’ he writes and continues ‘even a universal history is nothing else different from the composition of several local histories.’ As for in this societal construction, instead of experiential history, having a composition of permitting differentiation which can be read as the production of the subject and individuality in a sense, generic history is much more meaningful, hiding those differentiations and allowing to an imagination of a common history for a common ground. Because, generic history recounts the history composed by the subjects rather than respectively subjects. Each subject can take part inside the generic history merely by its name. The important thing is the entirety composed by those names. In this narrative, the featured names are either the correct subjects contributing to consolidate the entirety or wrong subjects weakening the construction, ruining the entirety. This dual construction is compulsorily produced. Because, national(ist) history removes experiential time on behalf of generic time. A third position cannot take part in the construction of national history. National history has to reduce instead of augmenting narratives of history to conserve its transcendental, entire and consistent structure.         

18 Aralık 2009 Cuma

istanbul ayrıntıları XII: istanbul calling...

deneme notları IX: jenerik tarih

İyi bilinen o anı hatırlamak ya da geçmişi kurgulamak, yaratıcı bir eyleme dönüşebilir(di) ama hatırlama eylemi bu coğrafyada iyi bilinen bir başka pozisyonu/konumu üretir. Yaratıcı eylem yepyeni, tikel, özgün olduğunu iddia edebilmek için kendi deneyimine bağlı kalmak zorundadır [orijinal sözcüğü modern İngilizce anlamını, modern sanatları nitelemek için ve deneyime sıkı sıkıya bağlı kalmayı amaçlayan roman(novel/yenilik) sözcüğü ile aynı zamanda kazanır]. Türkiye’de model kaymasının yarattığı basınçla, deneyimsel tarih gecikmişliğini[1], sahici, orijinal olamamasını tekrar tekrar üretir ve meşruiyetini bir türlü kazanamaz. Bu nedenle de yerini jenerik tarihe bırakır[2]. Lévi-strauss “Yaban Düşünce(Savage Mind)” kitabının bir bölümünde, muhtemel bir Bergson okuması ile deneyimsel tarihin önemini vurgular ve jenerik tarih ile arasındaki ilişkiyi hatırlatır.“(…)mekanın her köşesi, her biri tarihsel oluşumu başkaları ile karşılaştırılamaz bir biçimde toplayan sayısız bireyler saklar” diye yazar ve devam eder “evrensel olduğunu söyleyen bir tarih bile, birkaç yerel tarihin yan yana getirilişinden başka bir şey değildir.” Bu toplumsal yapı içinde ise bir anlamda bireyselliğin, öznenin üretilmesi olarak okunabilecek, farklılaşmaya izin veren bir yapıya sahip deneyimsel tarihin yerine o farklılıkların üzerini örten ve ortak bir zemin için ortak bir geçmiş tahayyül edilebilmesine olanak veren jenerik tarih daha anlamlıdır. Çünkü jenerik tarih ayrı ayrı öznelerden çok o öznelerin oluşturduğu geçmişi anlatır. Jenerik tarihin içinde her özne sadece ismi ile yer alabilir. Önemli olan o isimlerin oluşturduğu bütünlüktür. Bu anlatıda öne çıkan isimler ya bütünlüğün daha da sağlamlaştırılmasına katkıda bulunan doğru öznelerdir ya da yapıyı zayıflatan, bütünlüğü bozan kısaca yanlış öznelerdir. Bu ikili yapı zorunlu olarak üretilir. Çünkü milli(yetçi) tarih, jenerik zaman adına, deneyimsel zamanı ortadan kaldırır. Üçüncü bir pozisyon milli tarihin yapısı içinde yer al(a)maz. Milli tarih kendi tutarlı, bütünlüklü, aşkın yapısını korumak için tarih anlatılarını çoğaltmak yerine azaltmak zorundadır.



[1] Deneyimin gecikmişliği için bkz. N. Gürbilek, O. Koçak.

[2] M. Ahıska, Radyonun Sihirli Kapısı

4 Aralık 2009 Cuma

deneme notları VIII

İyi bilinen o anı hatırlamak ya da geçmişi kurgulamak, yaratıcı bir eyleme dönüşebilir(di) ama hatırlama eylemi bu coğrafyada iyi bilinen bir başka pozisyonu/konumu üretir. Yaratıcı eylem yepyeni, tikel, özgün olduğunu iddia edebilmek için kendi deneyimine bağlı kalmak zorundadır [orijinal sözcüğü modern İngilizce anlamını, modern sanatları nitelemek için ve deneyime sıkı sıkıya bağlı kalmayı amaçlayan roman(novel/yenilik) sözcüğü ile aynı zamanda kazanır]. Türkiye’de model kaymasının yarattığı basınçla, deneyimsel tarih gecikmişliğini, sahici, orijinal olamamasını tekrar tekrar üretir ve meşruiyetini bir türlü kazanamaz. Bu nedenle de yerini jenerik tarihe bırakır.

2 Aralık 2009 Çarşamba

deneme notları VII

Türkiye’de trajedi yazılamadığı gibi[1] manifesto da yazılamaz. Bir manifestoyu okuyucusu için sert ve kaygı verici kılan özelliği; okuyucusunun kendisini modern bir özne ve onun arzuları ile karşı karşıya olduğunu fark etmesidir. O zamana kadar gene de sağlam saydığı bildik/tanıdık dünyasının tek bir özne tarafından bu kadar kolay yıkıldığını, ondan bu kadar kolay vazgeçildiğini anlaması okuyucu için bir travma anıdır. Modern özne okuyucusunun evini bilerek ve isteyerek yıkar. Erken Cumhuriyet aydını ise kararlı biçimde bu evi yıkmak bir yana daha da sağlamlaştırmaya uğraşır.



[1] bkz. Şerif Mardin, (Bu noktada bir başka görüşü hatırlatmakta yarar var. Psikanalitik kurama göre trajik olan eyleminin sorumluluğunu alamayan öznedir. Bu nedenle Mardin’in iddiasının aksine Türk aydını trajik sayılmalıdır).

16 Mayıs 2009 Cumartesi

deneme notları VI

Türkiye’de eleştiri bir yokluk tespiti ile başlar. “Onlarda” olan ama “bizde” ol(a)mayanın eksikliği. Durumu böyle formüle etmek; eksik olanı ve bunun nedenlerini aramak aynı sonuca ulaşan farklı modellerle açıklanır. (“Gecikmiş modernlik[1]”, “fikre geç kalmış bilinç[2], “yetimlik[3], “kaptırılmış ideal[4])[5]. Bu farklı başlıklar bir model kaymasının adıdır. Bu kaymanın getirisi/götürüsü ise; buraya ait, “bünyemize uygun”[6], doğru bir mimarlığın, romanın ya da tartışma nesnesinin özgünlük sorgulamasıdır. Bu noktada nesneye karşı takınılan tavır ikiye ayrılır. Modern mimari buraya sonradan gelmiş ve bu nedenle de doğal, orijinal veya özgün değildir. Bu tavrın karşıt ucunda ise zaten dışarıdan gelmiş ve üzerimize bol gelen bir mimarlığın yerine buraya özgü, bize ait, derinlerdeki, milli bir mimarlığın üretilmesidir. İlk pozisyon mimarlık nesnesini daha ilk başından yetersiz ve değersiz bir taklide indirgerken ikinci pozisyonun amacı; bozulmadığını varsaydığı bir özün peşinden giderek, üstünlüğü baştan kabul edilmiş olan onlara, zaten kendilerinde yektin hale olanı değil bizdeki doğru mimarlığı tanıtmak ve kabul ettirmek, sevdirmektir. “… çünkü o zaman(…)kendileri ile müsavi[eşit] göreceklerdir.”[7] Çerçeveyi belirleyen bu iki tavır sürekli yer değiştirir. Birbiri içine geçer. Züppe/snop[8] bir kibirle taşralı bir gurur arasında, nihayet yabancı hayranlığı ile yabancı düşmanlığı arasında kalan sıkışıp kalmış gibidir eleştiri[9].Bu bölünmenin ağırlıklı tarafını tamamen bize özgü bir mimarlığın olması gerektiği görüşü oluşturur. Bu özgünlüğün yolu tekniğin alınıp harsın korunması biçiminde dile getirilmiş formül sayesinde olacaktır. Bu işlemin sonucunda varılmak istene sonuç mimarlık sahnesinde doğru mimarlıkların yanında (ki zaten hep öyledir) yerimizi almaktır[10].


[1] Justanis, G., Gecikmiş Modernlik ve Estetik Kültür, çev. Tuncay Birkan, Metis Yayınları, 1998.
[2] Shayegan, D., Yaralı Bilinç, çev. Haldun Bayrı, Metis Yayınları, 1991.
[3] Parla,J., Babalar ve Oğullar, İletişim Yayınları, 1990 .
[4] Koçak, O., “Kaptırılmış İdeal”, Toplum ve Bilim, sayı 70, Güz 1996, s.:94-150.
[5] Bu sıralama için bkz. N. Gürbilek; Gürbilek, N., “Orijinal Türk Ruhu”, Kötü Çocuk Türk, Metis Yayınları, 2004.
[6] Tanpınar’dan aktaran, Gürbilek, a.g.e., s.: 96.
[7] Tanpınar
[8] B.O.Celal
[9] Gürbilek, a.g.e., s.:96.
[10] Arseven, mukaddime

19 Şubat 2009 Perşembe

deneme notları V

Tarih yazmak paket hayal etmektir. Ama hayal edilen her paket genişlemeye değil katılaşmaya eğilimlidir. Katılaşırlar çünkü her anlatı nesnesini tek, bütünlüklü ve en doğru biçimi ile temsil ettiğine inanır. Nicelik olarak paketlerin sayısını arttırmak bütünleştirici ve tekilleştirici bir anlatının aşkınlık yanılsamasını bozar. Mimarlık tarih yazımını tek bir seferde temsil edilebilir bir bilgi yığını paketi olarak düşünmek yerine tekil süreksizliklerden oluşan paketleri/pratikleri ve bu paketlerin/pratiklerin ara yüzlerini/değme noktalarını düşünmek daha verimli olacaktır. Bu nedenle paket yerine paketler yığınından söz etmek tarih yazımının ucunu açık bırakır.

12 Ocak 2009 Pazartesi

deneme notları IV

Bu kültür coğrafyasında mimarlık tarihi yazımı pratiği sadece geçmişte olup biteni anlama ve anlamlandırma çabasından çok daha fazlasını içerir. Mimarlık tarihi yazımı; konu edindiği nesnesini mesafeli bir bakış mekanizmasına (zaman ve mekan bağlamında nesneyi doğru yerinde tutma) veya geçmiş ile ilişki kurma[1] mekanizmasına (zaman ve mekanın değişmez ve parçalanmaz bütünlüğü içindeki nesnenin bu bütünlüğün içindeki değişken konumuna) sokar. Birinci durum her zaman bir olumsuzlamayı ikinci durum ise olumlamayı içerir.

[1] “ilişki kurmak” tdk’da bağlantı sağlamak, ilgi sağlamak olarak açıklanıyor.

9 Ocak 2009 Cuma

deneme notları III

Asli olan cevabın verilmesini erteletmektir. Çünkü verilecek her cevap, nihai karar verme anına denk düşer ve verilen bu son karar sorulan sorudaki farklı-oluşların açığa çıkmasını engeller. Deleuze soruları ayaklara altına alıp cevap ile ezmek yerine sorulara kapılmak gerektiğini hatırlatır bize. Soruların devamlılığını sağlamak cevapları krize sokar. Modernliğin kurucu krizi olarak adlandırılan da tam olarak budur. Modernlik; aşkın olanın, sorulan sorulara verdiği cevap ile dünyayı tek ve doğru olarak temsil edebildiğine olan inancının sarsılmasıdır.