Mimarlık_Üzerine_Deneme_Yazıları
26 Temmuz 2010 Pazartesi
deneme notları XV: bir doktor olarak mimarlık tarihçisi...
2 Nisan 2010 Cuma
deneme notları XIV: yetim...
16 Mart 2010 Salı
kısa notlar IV: tarih yazarı ve psikanalist...
1 Mart 2010 Pazartesi
kısa notlar III...
27 Şubat 2010 Cumartesi
deneme notları XIII: mutlak metin...
16 Şubat 2010 Salı
kısa notlar II
3 Şubat 2010 Çarşamba
peki ama kim bu kayıp fail?
28 Ocak 2010 Perşembe
kısa notlar...
18 Ocak 2010 Pazartesi
deneme notları XII: mazi...
6 Ocak 2010 Çarşamba
deneme notları XI: tez güncesi...
5 Ocak 2010 Salı
deneme notları X: anlam...
18 Aralık 2009 Cuma
deneme notları IX: jenerik tarih
İyi bilinen o anı hatırlamak ya da geçmişi kurgulamak, yaratıcı bir eyleme dönüşebilir(di) ama hatırlama eylemi bu coğrafyada iyi bilinen bir başka pozisyonu/konumu üretir. Yaratıcı eylem yepyeni, tikel, özgün olduğunu iddia edebilmek için kendi deneyimine bağlı kalmak zorundadır [orijinal sözcüğü modern İngilizce anlamını, modern sanatları nitelemek için ve deneyime sıkı sıkıya bağlı kalmayı amaçlayan roman(novel/yenilik) sözcüğü ile aynı zamanda kazanır]. Türkiye’de model kaymasının yarattığı basınçla, deneyimsel tarih gecikmişliğini[1], sahici, orijinal olamamasını tekrar tekrar üretir ve meşruiyetini bir türlü kazanamaz. Bu nedenle de yerini jenerik tarihe bırakır[2]. Lévi-strauss “Yaban Düşünce(Savage Mind)” kitabının bir bölümünde, muhtemel bir Bergson okuması ile deneyimsel tarihin önemini vurgular ve jenerik tarih ile arasındaki ilişkiyi hatırlatır.“(…)mekanın her köşesi, her biri tarihsel oluşumu başkaları ile karşılaştırılamaz bir biçimde toplayan sayısız bireyler saklar” diye yazar ve devam eder “evrensel olduğunu söyleyen bir tarih bile, birkaç yerel tarihin yan yana getirilişinden başka bir şey değildir.” Bu toplumsal yapı içinde ise bir anlamda bireyselliğin, öznenin üretilmesi olarak okunabilecek, farklılaşmaya izin veren bir yapıya sahip deneyimsel tarihin yerine o farklılıkların üzerini örten ve ortak bir zemin için ortak bir geçmiş tahayyül edilebilmesine olanak veren jenerik tarih daha anlamlıdır. Çünkü jenerik tarih ayrı ayrı öznelerden çok o öznelerin oluşturduğu geçmişi anlatır. Jenerik tarihin içinde her özne sadece ismi ile yer alabilir. Önemli olan o isimlerin oluşturduğu bütünlüktür. Bu anlatıda öne çıkan isimler ya bütünlüğün daha da sağlamlaştırılmasına katkıda bulunan doğru öznelerdir ya da yapıyı zayıflatan, bütünlüğü bozan kısaca yanlış öznelerdir. Bu ikili yapı zorunlu olarak üretilir. Çünkü milli(yetçi) tarih, jenerik zaman adına, deneyimsel zamanı ortadan kaldırır. Üçüncü bir pozisyon milli tarihin yapısı içinde yer al(a)maz. Milli tarih kendi tutarlı, bütünlüklü, aşkın yapısını korumak için tarih anlatılarını çoğaltmak yerine azaltmak zorundadır.
4 Aralık 2009 Cuma
deneme notları VIII
2 Aralık 2009 Çarşamba
deneme notları VII
Türkiye’de trajedi yazılamadığı gibi[1] manifesto da yazılamaz. Bir manifestoyu okuyucusu için sert ve kaygı verici kılan özelliği; okuyucusunun kendisini modern bir özne ve onun arzuları ile karşı karşıya olduğunu fark etmesidir. O zamana kadar gene de sağlam saydığı bildik/tanıdık dünyasının tek bir özne tarafından bu kadar kolay yıkıldığını, ondan bu kadar kolay vazgeçildiğini anlaması okuyucu için bir travma anıdır. Modern özne okuyucusunun evini bilerek ve isteyerek yıkar. Erken Cumhuriyet aydını ise kararlı biçimde bu evi yıkmak bir yana daha da sağlamlaştırmaya uğraşır.
[1] bkz. Şerif Mardin, (Bu noktada bir başka görüşü hatırlatmakta yarar var. Psikanalitik kurama göre trajik olan eyleminin sorumluluğunu alamayan öznedir. Bu nedenle Mardin’in iddiasının aksine Türk aydını trajik sayılmalıdır).
16 Mayıs 2009 Cumartesi
deneme notları VI
[1] Justanis, G., Gecikmiş Modernlik ve Estetik Kültür, çev. Tuncay Birkan, Metis Yayınları, 1998.
[2] Shayegan, D., Yaralı Bilinç, çev. Haldun Bayrı, Metis Yayınları, 1991.
[3] Parla,J., Babalar ve Oğullar, İletişim Yayınları, 1990 .
[4] Koçak, O., “Kaptırılmış İdeal”, Toplum ve Bilim, sayı 70, Güz 1996, s.:94-150.
[5] Bu sıralama için bkz. N. Gürbilek; Gürbilek, N., “Orijinal Türk Ruhu”, Kötü Çocuk Türk, Metis Yayınları, 2004.
[6] Tanpınar’dan aktaran, Gürbilek, a.g.e., s.: 96.
[7] Tanpınar
[8] B.O.Celal
[9] Gürbilek, a.g.e., s.:96.
[10] Arseven, mukaddime
19 Şubat 2009 Perşembe
deneme notları V
12 Ocak 2009 Pazartesi
deneme notları IV
[1] “ilişki kurmak” tdk’da bağlantı sağlamak, ilgi sağlamak olarak açıklanıyor.
9 Ocak 2009 Cuma
deneme notları III
30 Aralık 2008 Salı
deneme notları II
16 Aralık 2008 Salı
Mimarlık Tarihi Yazmak İçin Bir Giriş Denemesi
Tarihçinin dolaşıma soktuğu ürün (metin), farklı güç ilişkileri ağında anlamlandırılır. Tarihçinin kurgusu mutlak veya verili değildir. Bu ilişki ağları metnin anlamını defalarca bozar, dağıtır ve toplar. Bu ağ içinde dolaşıma giren metnin anlamını sabitlemek, yani geçmişi dolaysızca ve saydam bir şekilde temsil ettiği varsayılan ürünün/tarih metninin nicelik olarak sayısını azaltmak, arzusunda olan disiplin edici söylemlerin/iktidarın çokluğu sabitlenmek istenen anlamın sayısını çoğaltır. Bu niceliksel artış ürünü aşkınlaşmak yerine dünyevileştirir.
İktidar tek ve bütün bir gövde değil; akış halinde farklı ve tekil pratiklerin yan yana gelmesi, bağlanması, çakışması ve hiyerarşik olarak sıralanmasıdır. Eğer geçmiş, az çok bu olumsal pratiklerin kesişmesi olarak anlaşılıyorsa, tek bir pratiğin sonucu bu pratiklere katılan aktörlerin amacına indirgenemez. Sistemdeki aktörler duruma ayrı ayrı katkı yaparlar. Örneğin; ortaya çıkan bütünü biz milliyetçilik olarak adlandırırız. Ama unutulmaması gereken milliyetçiliğin de farklı güç ilişkileri ile yan yana gelerek başka güç ilişkilerini oluşturduğudur. Vurgusu milliyetçilik ile başlayan ve bir tür sorun çözücü olarak işlev gören tarih yazımın yerine kaynağa/köke hiç indirgenmeyen bir anlatı yazılabilir.