Mimarlık_Üzerine_Deneme_Yazıları

16 Kasım 2008 Pazar

Trajik Kişiliğe Romantik Bir Bakış: Sedad Hakkı Eldem I Sergisi

bu yazı daha önce aynı başlıkla Betonart dergisinin Temmuz 2008 sayısında yayınlanmıştır.http://www.pab.com.tr/betonart/?m=200807


Bütün çözümlemelerin nihai amacı; “bunun anlamı ne” sorusuna cevap vermektir. Bu cevap çoğu zaman kestirmeden verilebilsin ve bizi yormasın isteriz. Önümüzde duran nesnenin saydam olarak belirmesini/okunabilir hale gelmesini hayal etmek, genellikle; o an karşımızdaki nesne ile uğraşmak yerine zihnin kendi iç mücadelelerini çözümleme arzusuna dönüşür. Çözümlemeyi yaptığımız, ürünü saydamlaştırdığımız an ise bir göz yanılsamasından öteye gitmez[1]. Osmanlı Bankası Müzesi sergi salonunda açılan “Sedad Hakkı Eldem I (Gençlik Yılları)” sergisi de, hepimizin hayatına bir şekilde girmeyi başarmış bir mimarın yaşamının erken dönemlerini görselleştirirken, bu sayede kendi kurgularımız üzerine yeniden düşünme şansı veriyor.
Daha yaşarken bir efsane olmayı başarmış Sedad Hakkı Eldem için Osmanlı Bankası Müzesi’nde yapılan ilk sergi, bir mitin/mitolojik karakterin nasıl kurulduğunu anlamamıza yardım ettiği kadar bu mitin çözülmesine de yardım ediyor.
Bu uğraşın(mit çözmenin/gizeminden arındırmanın) neden gerekli olduğu sorusuna ise; ancak, kendi adıma 90’ların ortasında eğitimine başlayan bir mimar olarak, deyim yerinde ise “tanrıyı öldürme” isteği ile bağlantılı olarak cevap verebilirim. Şüphesiz ki, Sedad Hakkı Eldem’i Sedad Hakkı Eldem yapan kendi kişiliği kadar onun etrafında örülen hikayeler bütünü de (Serginin tasarımcısı Bülent Erkmen’in bu durumun farkında olduğu o kadar belli ki, yaptığı afişte Sedad Hakkı Eldem’i sarı halenin içinde bir aziz olarak olarak tasvir etmiş). Titizliği, fotografik hafızası, mesafeli kişiliği, alaycılık ile maskelenmiş eleştirelliği kendi kişiliğinden kaynaklandığı kadar etrafındaki sayısız “müridi” nin anlattığı hikayelerle de şekilleniyor. Kişiliğinin neden ve nasıl bu şekilde algılandığını açıklamaya çalışan yazılar (ki sözüne ettiğim bu türden çözümlemelerin birkaçının yazarı aynı zamada serginin de küratörü Uğur Tanyeli) olsa da bu denemeler kabuğu parçalamaktan çok olsa olsa yeni bir kabuk, Sedad Hakkı Eldem’in kişiliğine yeni bir anlam katmanı eklemeye yarıyor. Sonuçta bu hikayeler yumağı ile karşı karşıya kalan bir mimarın pozisyonu ise epey problemli. Ne yazık ki, dünyevileşmemiş/gizeminden arındırılmamış bir bilgi karşısında takınılacak tek tavır da ya iman etmek ya da küfür[2] etmek oluyor. Bu küfür Sedad Hakkı Eldem’in kişiliğine gibi görünse de aslında mitik bir karakter olarak temsil ettiklerine yönelik. Öğrencisine rölövesinin alınmasını istediği bir evin önünde bulunan ağacın da planlarda gösterilmesi gerektiğini hatırlatması, öğrencilerin de bulunduğu bir ortamda başka hocaları azarlayabilmesi, kendisi ile tanışmak isteyen ve randevu almadan kapısının önünde bekleyen yabancı bir öğretim üyesine hiç ilgi göstermeden odasına girebilmesi; çoğu zaman Sedad Hakkı Eldem’in kişiliği olarak anlatılan/yansıtılan bu anektodlardaki üstü örtülü vurgu “doğru mimarlığın nasıl olması gerektiği”, “doğru hocalık ve doğru öğrenci-hoca ilişkisi”, “doğru davranış kalıpları” asıl önemlisi “hiyerarşik düzenin” önemini ve devamını vurgulamaktır. Bu hikayeleri dinleyen herkes, anektodların altında gizliden gizliye çok daha kesin bir kurallar bütünü, sınırlar ve yasaklar olduğunu bilir. Bu hikayeleri coşku ile anlatanlar da zihinlerindeki kavrayışı karşısındakine hissettirmek ister. Sedad Hakkı Eldem ise sadece bu alışverişi birarada tutan bir zamk görevini görür. Bu nedenle sergi zamkı buharlaştırmaya ve aynı zamanda bu hiyerarşiyi kırmaya yönelik de okunabilir.
Sergi tersini vaadediyor gibi görünmesine rağmen, bu okuma serginin küratörleri tarafından da paylaşılıyor olmalı. Sergi metnine yer alan “Sedad Hakkı Eldem doğulmaz; Sedad Hakkı Eldem olunur” sözü bir mit yaratmaya ya da var olan bir miti güçlendirerek devam ettirmeye yönelik bir söz olmaktan çok mimarı dünyevileştirme amacını taşıyor. İlk dönem işlerini kapsayan sergi, bir tür dokunulmazlık kisvesi kazanmış olan Sedad Hakkı’ya, dönemin her mimarının geçebileceği (kendisine hakkı da teslim edilerek) bir güzergah çiziyor. Mendelsohnvari çizimlerden, içeriksiz konut üretimlerine, sahte banliyö hayallerinden gerçekçi meydan çözümlemelerine uzanan bu yol Sedad Hakkı’yı bizden biri yapmaya yönelik romantik bir bakışı sergiliyor. Bu güzergah unutulmuş olan ya da hiç bilinmeyen bir Sedad Hakkı’yı yeniden hatırlatmaya, onu daha soğukkanlılıkla yeniden anlamlandırmaya çalışıyor. Bu anlamlandırmayı, kutsal olanı yeniden kurarak yapmak yerine, bozarak yapıyor.
Ama tam bu noktada dikkat edilmesi gereken; bu gizlerinden arındırmanın, yıkıcılığın, olağanlaştırmanın arkasında asla Sedad Hakkı’yı sıradanlaştırmaya yönelik bir çabanın olmaması. Aksine; uzun bir aralıkta Sedad Hakkı Eldem Türk mimarları için bir rol modeli olmayı başarmıştı, ama bu rol modelinin en ilginç tarafı asla bir özdeşleşme önermemesiydi. Neredeyse bir fabl karakterine dönüştürülen, olağan farklılığı görmezden gelinen, kişisel hafızası hiçe sayılan bütün bu içerik boşaltma mekanizması sayesinde “trajik” bir kişilik kazanan Sedad Hakkı varolduğu toplumsal yapının içinde birbirinden çok farklı roller oynamıştı. “Türk Evi” kolayca milliyetçi argümanın içinde konumlandırılmış, Sedad Hakkı bu grup için bir öncü rolü oynamıştı. Aynı zamanda bu rol tam tersine bir etki ile örneğin Ankara çevresinde Sedad Hakkı’nın neredeyse görmezden gelinmesine neden olmuştur. “Ankara Modernizmi”[3] olarak adlandırılabilecek bu tutum içinde Sedad Hakkı muhafazkar bir içerik kazanmış olmalı. Bir başka ayrım Emin Onat-Sedad Hakkı karşıtlığı içinde vücut bulan rol modelidir. Devlet ve özel sektör (özel sektör burada Sedad Hakkı’nın işvereni olarak burjuvazi olarak anlaşılırsa), iki büyük işveren ve bu durumda bürokrat-profesyonel işgücü arasındaki ayrımda uzun süre Sedad Hakkı devletten bağımsız iş yapabilmesiyle yüceltilir. Mesleğe yeni atılmış bir mimar için Sedad Hakkı aldığı işler bağlamında hem özenilecek hem de kıskanılacak bir rakiptir. Mensubu bulunduğu ailenin toplumsal konumu ise, bu noktada serginin bir başka küratörü Edhem Eldem’in Sedad Hakkı’nın, aynı zamanda kendi, ailesi için “mafya”[4] benzetmesini kullanması çok anlamlı, kendisine ayrı bir rolü oynama şansı verdi. Osmanlılık, aristokrasi, İstanbulluluk vs. adına ne derseniz deyin artık mevcudiyeti ortadan kalkmış ve dönemi için “ancient regime” kabul edilen ama etkisini hala koruyan bir yerlere ait olması, Sedad Hakkı’yı kızılan aynı zamanda korkulan da bir karaktere büründürdü. Bütün bu eşzamanlı roller mimarı sırdanlıktan zorunlu olarak daha ötelere konumlandırdı.
Serginin hedef aldığı gençlik yıllarında, yukarıda birkaçı hatırlatılan, sayısız rolleri oynamaya hazırlanan genç bir mimarın uğradığı duraklar gözler önüne seriliyor. Henüz, sonradan “tanrısı” olacağı, ortam ile tanışmamış bir Sedad Hakkı var karşımızda. Yaptığı perspektifler ve mobilya çizimleri ile ilerdeki mesleğine olan erken ilgisine, henüz tasarım aşamasında yarım kalmış dekorasyon eskizleri ve bir ergenin her zaman ilgisini çekebilen araba modellerini resmetmesi ile arzularına, Wagneryen çizimleri ile çocukluk fantazilerine tanıklık ettiğimiz bir Sedad Hakkı. Biraz da sonradan yapacaklarını bildiğimiz için, bize hiçte sıradan gelmeyen ama aradaki mesafeyi de çok açmayan bir teenager. Ama serginin en can alıcı yeri ise hiç kuşkusuz, her zaman mesafeli ilişkileri ile hatırlanan bir adamın, AŞIK OL diye yazabilmesi. Sonradan başına gelecekleri önceden kestirebilen bir gencin birazcık fırsatını bulduğunda yaşama sıkıca sarılma arzusu. İçine doğduğu ortamın, her ne kadar kendisi şekillendirmeye çalışsa da, üzerinde yaratacağı baskıyı bilinçli olarak çekilebilir kılma isteği. Yani karşımızda, kanlı canlı, nefes alan ve burada hemen yanıbaşımızda yaşamış, dokunabileceğimiz bir Sedad Hakkı Eldem var. Anlatılan tüm o hikayelere, verilmek istenen tüm o üstü kapalı mesajlara bıyık altından güldüğünü farkettiğimiz andan itibaren ise ergenlik dönemlerimizi nelere harcadığımızı hatırlatarak mimarlık ile olan ilişkimizi soğutmak yerine ona yeni bir canlılık katan Sedad Hakkı Eldem.


[1] Bu konudaki bir yorum için bkz: Jameson, F., Modernizm İdeolojisi, Metis Yayınları, İstanbul, 2008
[2] Küfür sözcüğü burada özellikle kullanılmıştır. Sözcüğün tdk sözlüğündeki anlamı: (din b.) Tanrı'nın varlığı ve birliği gibi dinin temellerinden sayılan inançları inkâr etme.
[3] Bu hatırlatmayı yapan ve ayrıca yaptığımız uzun tartışmalar sayesinde metnin şekillenmesini sağlayan Dr. Alev Erkmen’e teşekkür ederim.
[4] Bu yorum için bkz. http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=cts&haberno=7394

Hiç yorum yok: