Mimarlık_Üzerine_Deneme_Yazıları

28 Ocak 2010 Perşembe

kısa notlar...

Türkiye’de mimarlık tarih yazımı kendine istemeden büyük bir iyilikte bulundu. İstemeden çünkü aksine yaptığı şeyin tam tersini yapmaya çalışıyordu. Kabaca Mimar Sinan sonrası ile cumhuriyetin kuruluşuna kadar olan sureyi tarih yazımından çıkarmaya çalıştı. O süreyi görmezden geldi. Bu çıkarma işlemi istenilenin aksine büyük bir boşluğu ortaya çıkardı. İstenilen bu süreyi sıkıştırmak olabildiğince yassılaştırmak ve boylamasına incecik bir çizgi haline getirmekti. Ama istenilenin aksine o süre büyüdü ve tarih yazımını da içine kattı. Artık tarih yazımı bu büyük boşluğun içinde devinmeye başladı. Her ne kadar kendisini yalıttığını düşünse de tarih bu boşluğun üreticisi ve sonucu oldu.

27 Ocak 2010 Çarşamba

karakoy cami

imajlar sırası ile 1912 ve 1890 yıllarına ait...(tayfun gürkaş arşivi)




18 Ocak 2010 Pazartesi

deneme notları XII: mazi...

Sedad Hakkı Eldem ile Abdülhak Hisar arasında geçmiş üzerinden üretilen eleştirinin karşıtlığı söz konusudur. Bu karşıtlık dönemin ilişkiler ağının yoğunlaştığı yerlerdeki pozisyonları ile değerlendirilebilir. Eldem ile Hisar’ın “hakikat” arayışları birbirinden farklıdır. Hisar hikayesi geçici, tekrarlanamaz, tekrarlanması da beklenmeyen bir deneyimin anlatısıdır. Eldem kendi deneyimini (dahil olduğu sınıfın zeminini ve statüsünü de) daraltır. Estetize edemediği deneyim, Hisar’ın anlattığı mutlu geçmiş/cennet, Eldem için, hem aşılması gereken an hem de dönülmesi gereken yerdir. Bu ikili yapısı Eldem metinlerinin karakterini oluşturur. Geçmişe geri dönülmesi gerekir çünkü;  modernin bozucu etkisine maruz kalmış milli cevherin saf kaynakları oradadır. Ama aynı zamanda aşılması da gerekir çünkü; yazının başında da belirtildiği gibi, Eldem “Eski Türk Evlerine” modern mimarlığa yol göstermesi için bir araç olarak kullandığını her seferinde hatırlatır. “Mimaride Biz” makalesinde şöyle yazar Eldem: “Ancak o zaman, o yıkıcı imar faaliyetlerinden ürkmeyiz, ve yıkılan her taş için sızlanmayız. Çünkü yerine o taşın daha yenisi, daha genci, daha asrisi, fakat yine aynı derecede öz Türk olanı gelmiştir[1]. Tanyeli’nin ifadesi ile Eldem’in tarih metinleri onarıcı tarih metinleridir[2]. Tanpınar’ın geçmiş ile şimdi arasındaki boşluğun gerilimi üzerine inşa ettiği ürünlerinin aksine Eldem tarihçi olarak o boşluğu ilk önce teşhis edecek, yitip gitmişleri tespit edecek sonra da mimar olarak o boşluğu kapamaya, gerilimi ortadan kaldırmaya kayıp olanları mimari temsiliyet düzleminde “ulusal malvarlığına”[3] yeniden kazandırmaya uğraşacaktır. Bir başka deyişle geçmiş ile şimdi arasındaki Eldem’in bu dar mekanı/zemini her bireysel/mesleki sorununu doğrudan siyasete bağlanmasına neden olacaktır.


[1] She 2 mimaride biz
[2] Tanyeli she 2
[3] tanyeli

notes on architectural historiography II: history and power...

Every work the historian puts into circulation is received within a network of different power relations. While the historian’s narrative is neither absolute nor given, these networks of relations continuously shatter, disorder and organize its meaning. The plurality of punitive discourses/powers who desire to establish a fixed meaning to a text that circulates within such a network, or to decrease the number of historical texts that are put into circulation also increases the number of meanings that are aspired to be secured. This quantitative increase secularizes the text, rather than assigning it a transcendental quality. Such secularization gives a text disputability. Different ways of relating to the past amplify the powers in a given context. This increase in powers, in turn, leads to an increase in different historical narratives. This interactive disrupts the powers that aspire to minimize the number of narratives in a given context. The destruction of the delusion of transcendentalism and the loss of the desire for totality can only be attained through the crisis of those narratives that believe to construct such a transcendality or totality.

6 Ocak 2010 Çarşamba

deneme notları XI: tez güncesi...


Kullanılmayacak kelimeler                                                                            Olabilirler

Doğal olarak                                                                                                     Kalıt
Kategori                                                                                                           Olgu
Kategorik olarak                                                                                               İzlek (kaynakça yerine)
Genel olarak                                                                                                    Veri                                       
18. yy’da v.s…                                                                                                 Olumsal
Kanıt                                                                                                                Kurgusal
Delil
İlerleme
Modern Öncesi
Kırılma noktası


Kullanılmayacak kelimeler arasına “modern öncesi” ifadesini de koymak istiyorum. Tabi bu durumu biraz güçleştiriyor. “Değişim” veya “kırılma noktası” gibi zamansal bir duruma referans veren bir kelime yerine ne koyarsam koyayım, yeni bir şey söylemek yerine eskisini başka bir biçimde kullanış olacağım (süreç belki daha uygun düşebilir).
Ama tezi sınırlarken bir başlangıç noktası tayin edebilmek gerekir diye düşünüyorum. En azından ilgilendiğim tarih yazım biçimi vakanüvist gelenekten farklı bir duruma işaret ediyor (bu durumda hemen akla vakanüvist anlatı ile ardılı modernist anlatı arasındaki fark; süreklilik ve tamamlanmışlık hali olmalı. Ayrıca çokta emin olmamakla birlikte devlet ile olan ilişkisi bir başka ayrıma işaret ediyor). Ama bu farklılık bir zamana gönderme yapmıyor. Yani tezde en azından şu tür bir ifade yer almayacak: “Türkiye’de modernist tarih yazımı ilk kez (…) yazılmaya başlandı”.

Bununla birlikte tarih anlatısının bir ibret, bir öğüt ya da mitsel bir anlatı formatına sahip yapısına bir gönderme yapmak da istiyorum. (Ong’un sözlü kültür olarak adlandırdığı yapı). Bunun nedeni tezde yer almasını istediğim, örneğin “dahi mimar” mitosunun çözümlenmesinde sağlam bir zemin oluşturacak gibi. [mitsel olanın doğasına ilişkin olarak ders verici, öğretici bir anlatıya sahip. Türkiye’deki tarih yazımında hala varlığını sürdüren bir alışkanlık. İzi kolayca takip edilebiliyor. Güncele ait söylenecek her söz, meşruiyet aramasını tarihte buluyor. Ya da yapılması ve yapılmaması istenilen her hareket için tarihten bir örnek veriliyor(konu ile ilgili düşünürken yazdığım kişisel notlardan bir alıntı)]
Sinan üzerine yazmak istediğim bölüm hemen akla gelebilecek şekilse onun bürokratik kişiliği ile ilgili değil ya da buna daha dolaylı bir gönderme yapıyor. [… M. Sinan için anlamdan vazgeçme ve onu formüllerle, kurallar ve nedenler ile anlama yolu Türkiye’de Aydınlanmanın bir uzantısı olarak başlamış olmalı(Kuban, Erken Cumhuriyet/30 sonrası, Geç Osmanlı, Usul-i Mimari-i Osmani???)(kişisel notlardan alıntı)]. 

++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Tarihsellik: Yukarıda kırılma noktası veya başlangıç noktası gibi belirlenebilir/gözlemlenebilir bir zamana gönderme yapmak istemediği söylemiştim[…modernist/rasyonalist tarih yazımı geleneğinin en önemli göstergelerinden biri süreklilik ve tamamlanmışlık hali. Baudrillard’ın Foucault için söylediği ”iktidarın tarihi yazılabilmişse artık iktidarın ortadan kalkmış olması gerekir” hatırlatması bu nedenle anlamlı olabilir. Türkiyedeki tarih yazma geleneğinin başlangıç ve sonucu belli olan, tamamlanmışlık hissini veren bir anlatısı var (kişisel notlardan alıntı)]. Ama bunu söylerken aklımın bir köşesindeki bir başka soru, eğer zamana böyle bir gönderme yapmayacaksak anlatmak istediğim hikayeyi zaman-dışı mı kıldığımızdı

Tarihsizleştirme: tezin içeriğine yönelik aklımdaki tek fikir bu. Türkiyede yazılan mimarlık tarihi metinlerinin ele aldığı nesneyi tarihsizleştirmek gibi bir özelliği var.

Tarihi mülk edinme/mülksüzleştirme: bu kavram çoğunlukla sömürge ve kolonyal eleştiride kullanılıyor. Batılı olanın dünyanın geri kalanını görmezlikten gelmek ve tarihi sahiplenmek ile ilgili. Türkiyede kolonyal bir bilinçten söz edinilebilse de, sömürge geçmişi olmayan bir devlet için tarihin mülk edinilmesi nasıl anlatılabilir? Muhtemelen bu yerelliği görmezden gelme biçiminde olmalıdır. Ya da bu görmezden gelme illa yerelliği içermek zorunda değil. Kendi devlet geleneği içinde dönemsel görmezden gelme biçiminde de olabilir (klasik dönem-gerileme dönemi kurgusunun icadı)

Kronolojik olan yerine mekansal olan: bunun üzerine düşünürken sorduğum soru şuydu: “bir tarih anlatısı illa zamansallık üzerine mi kurulur?”.

Tarihselcilik:

5 Ocak 2010 Salı

deneme notları X: anlam...

Bir 16. yüzyıl yapısını yapıldığı dönemin koşulları içinde değerlendirmek, o yüzyılın değerleri içinden okumak şüphesiz bir anlam katmanı oluşturmayı sağlar ancak bu değerlerin sürekliliğini/değişmezliğini kabul etmek aradan geçen beş yüzyılın gözden kaçırılması demektir (kaldı ki dönemin toplumsal koşulları ile bir yapı arasında bir neden-sonuç ilişkisi de kolay kurulamaz). Anlam sadece bu katman üzerin(-e)den inşa edilemez. Bu inşai süreç en az diğeri, zaman içinde oluşan diğer anlam katmalarını görmezden gelmek ve teke indirme çabası kadar problemlidir.

4 Ocak 2010 Pazartesi